Ege bölgesinin en büyük ikinci ili olarak karşımıza çıkan Manisa ili hakkında vatandaşlar pek çok konuda sorular soruyor ve sorularına cevap arıyorlar. Özellikle son günlerde muhafazakarlık kavramı çok ön plana çıkmışken Manisa için muhafazakarlık ile ilgili sorular gündeme geliyor. İşte Manisa’nın en muhafazakar ilçesi hangisi? Gibi soruların cevaplarına haberimiz içerisinde ulaşabilirsiniz.
Manisa’nın en muhafazakar ilçesi hangisi?
Manisa ve çevresinin eski tarihi hakkında çok az şey biliniyor. Salihli Sindel Köyü’nde keşfedilen Paleolitik Çağ’a (Taş Devri) mensup fosilize ayak izleri, bölgede insanların var olduğunu gösteren ve yaklaşık 26.000 yıl önceye dayanan bulgulardır. Kırkağaç Yortan Köyü’nde ortaya çıkarılan mezarlar ise, Tunç Devri’ne özgü bir mezar geleneğine sahiptir.
Tantalis (Manisa) ve Thyateira (Akhisar), Gediz ve Bakırçay nehirlerinin oluşturduğu vadilerde yer alan en eski yerleşkelerdir. Manisa’nın kurucuları olarak Magnetler kabul edilir. Magnetler Yunanistan’ın Teselya Bölgesi’nden Pelion Dağı yakınlarından gelmişlerdir. Bölge M.Ö. 1450-1200 yılları arasında Anadolu’da ilk devleti kuran Hititlerin hakimiyeti altına girmiştir.
Otizm ilk kim tarafından tanımlanmıştır? Otizm terimi ilk kez hangi yıl kullanılmıştır?
Yörede bulunan Kybele kabartması, buranın Hititlerin hakimiyetinde olduğunu kanıtlamaktadır. M.Ö. 1200’lü yıllarda ise bölgeye Lidyalılar hakim olmuş ve Batı Anadolu’nun tamamını Kızılırmak’a kadar ele geçirmişlerdir. Lidya Krallığı, tarihin ilk devlet destekli parasını bastığı için ünlüdür. Krallığın merkezi olan Sardes (Sart) kenti, Paktalos (Sart) Nehri’nden elde edilen altınlarla zenginleşmiştir.
Lidya Krallığı’nın son ve en güçlü kralı Krezüs, adıyla anılan servetiyle tanınmıştır. Fakat M.Ö. 546’da Perslerin saldırısıyla yıkılmıştır. Bintepeler’de bulunan çok sayıda tümülüs, bu döneme ait kalıntıları içermektedir.
Perslerin M.Ö. 546’da Lydia Krallığı’nı yıkmasından sonra bölge, M.Ö. 334 yılına kadar Pers hakimiyetinde kalmıştır. Sardes, bu süreçte de ticari açıdan önemli bir kent olmuştur. M.Ö. 334’te Anadolu’ya gelen Büyük İskender, Persleri mağlup ederek Suriye’ye doğru yürümüş ve Pers egemenliğine son noktayı koymuştur.
Büyük İskender’in M.Ö. 323’te vefat etmesiyle birlikte satraplar arasında çıkan savaşlar, M.Ö. 301’de İskender İmparatorluğu’nun dağılmasına neden olmuştur. Bu dönemin en önemli yapıtı ise Sardes Örenyeri’nde bulunan Artemis Tapınağı’dır. Tapınak, Helenistik Dönemde başlanmış ve Roma Döneminde tamamlanmıştır. Tapınağın cellasında Artemis, Zeus Polieus, Roma İmparatoru Antoninus Pius ve karısı Faustina’nın heykel başları bulunmuştur
Bergama Krallığı, bölgeyi yöneten güçtü. Bölgenin önemli şehirlerinden biri olan Alaşehir’in eski adı Philadelphia idi. Bu ismi, krallığın hükümdarlarından II. Attalos Philadelphos koymuştu. Bergama Krallığı’nın son kralı III. Attalos, öldüğünde (M.Ö. 133) krallığını Roma İmparatorluğu’na bıraktı. M.S. 17’de büyük bir deprem oldu ve bölgedeki Magnesia, Thyateira, Philadelphia ve Sardes gibi şehirlerin çoğu yıkıldı. Ancak İmparator Tiberius’un desteğiyle şehirler tekrar inşa edildi.
Roma zamanında bölgedeki üretim ve ticaret gelişmiş, Gediz ve Bakırçay nehirlerinin vadilerindeki tarımsal ürün çeşitliliği artmıştır. M.S. 395’te Teodisius imparatorluğunu iki oğluna bölüştürünce Manisa ve civarı Doğu Roma yani Bizans İmparatorluğu’na dahil olmuştur. Hıristiyanlığın batıya yayılmasında Philadelphia, Sardes ve Thyateira şehirleri önemli rol oynamıştır. Magnesia da bu dine ilk inanan şehirlerden biri olmuş ve daha sonra önemli bir piskoposluk merkezi olmuştur.
İstanbul 1204’te Latinlerin eline geçince imparatorluk başkenti İznik oldu. İmparator Iannes Ducas Vatatzes otuz yıldan fazla burada yaşadığı için Magnesia Batı Anadolu’nun en gelişmiş ve önemli şehirlerinden biri oldu ve imparatorluğun yönetim merkezi haline geldi. İmparator 1255’te Manisa’da vefat etti ve oraya defnedildi ama mezarının yeri bilinmiyor. Sardes, Philadelphia, Thyateira ve Magnesia Kalesi Bizans dönemine ait izler taşıyor. 1261’de İstanbul yeniden Bizans’ın oldu ve Manisa’nın önemi azaldı.
Saruhan Bey, Alpagı oğlu, 1313 yılında Regaip Kandili gecesinde 25-26 Ekim tarihlerinde Manisa’yı ele geçirmiş ve şehri Saruhanoğulları Beyliği’nin başkenti yapmıştır. 1346 yılında vefat eden Saruhan Bey’in mezarı şehir merkezinde bulunmaktadır. Onun yerine oğlu İlyas Bey geçmiş, ancak kısa süre sonra ölmüştür. Sonra İshak Çelebi beyliğin başına gelmiş ve beyliğin en parlak zamanlarını yaşatmıştır. İshak Çelebi, Ulu Camii ve Medresesi, Mevlevihane ve Çukur Hamam gibi pek çok yapıyı Manisa’ya kazandırmıştır. 1390 yılı civarında hayatını kaybetmiş ve kendisi için yaptırdığı türbeye defnedilmiştir.
Osmanlı Devleti, 1391 yılında Yıldırım Bayezid’in fethettiği Manisa’yı Ankara Savaşı’ndan sonra Timur’a bırakmak zorunda kalmıştır. Ancak 1412 yılında Çelebi Mehmed Manisa’yı tekrar Osmanlı hakimiyetine almış ve Saruhan Sancağı olarak adlandırmıştır. Manisa, 1437-1595 yılları arasında Osmanlı tahtına çıkacak olan II. Murad, Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim, III. Murad, III. Mehmet ve I. Mustafa gibi 16 şehzadenin sancakbeyliği yaptıkları ve padişahlık deneyimi edindikleri önemli bir siyasi merkez olmuştur.
Manisa, şehzadeler ve onların yanındakilerin cami, medrese, han, hamam, imaret, çeşme, hastane, köprü ve kütüphane gibi pek çok hayır kurumunu inşa ettikleri bir döneme tanıklık etmiştir. Bu yapıların bazıları bugüne kadar gelebilmiştir. Ancak II. Murad tarafından yaptırılan Saray-ı Amire başta olmak üzere birçok yapı zamanın tahribatına uğramıştır.
Saruhan Sancağı, 16. yüzyılın sonlarına kadar bütün Anadolu gibi eşkıyalık hareketlerinden uzak bir bölgeydi. Ancak bu tarihten sonra eşkıya, suhte (medrese öğrencisi) ve sipahilerin bölgeyi yağmalaması ve talan etmesi sonucu büyük zararlar verdi. Bu durum yaklaşık iki yüzyıl sürdü. 18. yüzyılın ikinci yarısında ise Karaosmanoğulları bölgeye egemen oldu ve bu tür hareketlere büyük oranda son verdi.
Mondros Ateşkes Antlaşması’nın 7. maddesi uyarınca 15 Mayıs 1919 tarihinde Yunanlılar bölgeyi işgal etmeye başlamışlardır. Bu işgale karşı Manisa Merkezde Vatanı Kurtarma, Öğretmenler Cemiyeti, Demirci’de Osmanlı Hukukunu Savunma, Gördes’te Milli Hareket Örgütü, Kırkağaç’ta Vatanı Kurtarma, Kula’da İlhakı Reddetme, Soma’da Hukuk Savunma ve Turgutlu’da Osmanlı Hukukunu Savunma gibi Cemiyetler oluşturularak direniş gösterilmiştir.
Dumlupınar Meydan Muharebesi’nde 30 Ağustos 1922’de elde edilen büyük zaferin ardından Fahreddin Paşa’nın yönettiği kolordu, İzmir yönünde ilerleyip Yunan kuvvetlerini dağıtmıştır. Yunanlılar ve Rumlar, İzmir’den kaçarken şehri yangın yerine çevirmiş, Manisa’nın tarihi ve kültürel değerlerinin büyük bir bölümü alevler içinde kalmıştır.
Üç yıl boyunca Yunan işgaline maruz kalan Manisa, 8 Eylül 1922’de özgürlüğüne kavuşmuştur. 1923’te Saruhan ismiyle vilayet statüsü kazanan şehrin ismi, 1927’de Manisa olarak değiştirilmiştir. Cumhuriyetin ilanından sonra modernleşen Manisa, hem karayolu hem de demiryolu ile ulaşımı kolay bir konumdadır. Tarım, ticaret ve sanayi alanlarında da ülkemizin önde gelen illerinden biridir.
Manisa hem tarihi, hem doğal güzellikleri hem de tarımda aldığı yüksek rol ile ülkemiz için önemli şehirlerden birisi olarak dikkat çekiyor. Manisa Osmanlı İmparatorluğu zamanında olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti açısından da kritik konumda olan bir şehir. Manisa hakkında sık sorulan sorulardan biride Manisa’nın en muhafazakar ilçesi hangisi? Hangisi sorusu, bu soruyu muhattap alarak yaptığımız araştırmalar sonucunda. Hem kültürel incelemeler hem de siyasal yaklaşımlar dikkate alındığında Manisa’nın en muhafazakar ilçesi olarak karşımıza Demirci İlçesi çıkıyor.
Demirci İlçesi
Demirci 2022 yılı verilerine göre 36620 nüfusa sahip bir ilçe olarak karşımıza çıkıyor. Demirci ilçesinde toplam 133 adet camii bulunuyor, buda Demirci ilçesinde her 275 kişiye bir camii düştüğü anlamına geliyor.
Demirci Dağı’nın batı yamaçlarında kurulan ilçenin merkezi, eski zamanlarda Lydia ve Misis bölgeleri arasındaki doğal sınırı oluşturuyordu. Taş devirlerinden, Bakır ve Tunç çağlarına kadar pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış bir yerdi. Hitit, Frigo, Lidya, Pers, İskender, Bergama, Roma ve Bizans gibi imparatorlukların hakimiyetini kabul eden ilçe, Anadolu Beylikleri zamanında Türklerin yönetimine geçmişti.
Saruhanoğulları, Anadolu’nun Türkler tarafından yurt edinildiği bir dönemde, Batı Anadolu’da bir uç beyliği kurmuşlardır. Demirci ve çevresi, ‘Gaza ve Cihad’ anlayışı ve fethedilen toprakların fethedenlere verilmesi uygulaması sayesinde, 1310 yılından itibaren Saruhanoğulları’nın hakimiyetine girmiştir. Saruhanoğlu Çuğa Bey’in vefatından sonra yerine geçen oğlu Devlethan ve onun da ardından Yakup Çelebi, Demirci ve yöresinin idarecileri olmuşlardır.
Saruhanoğulları, Osmanlı Devleti’ne katıldıktan sonra Yıldırım Beyazıt, Saruhanoğlu Hızır Şah’ı, Demirci Adala, Gördes, Kayacık ve Kemaliye gibi yerlerin yöneticisi olarak atamıştır. Hızır Şah zamanında, Demirci Borlu ve civar köylerde çok sayıda vakıf kurulmuştur. Kültürel faaliyetler yürütülmüştür. Osmanlı kaynakları Hızır Şah’tan sıkça bahsetmektedir. 1410 yılında Hızır Şah’ın ölümü üzerine Devlet Han’ın oğlu Yakup Bey, Demirci’de hüküm sürmeye devam etmiştir.
Demirci, 1412 yılında Saruhanoğulları’nın son bulan egemenliğinden sonra, 1920 yılına, yani Yunanların işgaline kadar Osmanlı Devleti’nin bir parçası olarak Saruhan Sancağı’na bağlı kalmıştır. 1595 yılına kadar veliaht şehzadeler tarafından yönetilen bir kaza merkezi olmuştur.
1754 yılında kadılık idaresi sona ermiş ve Demirci ayanları tarafından ele geçirilmiştir. Voyvoda Kocabaşı’nın başlattığı ayanlık yönetimi, Demirci’de belediye teşkilatı kuruluncaya kadar sürmüştür. Demirci, Kurtuluş Savaşı döneminde Yunan işgaline karşı direnmiş ve Demirci Kaymakamı İbrahim Ehem’in liderliğindeki akıncılar sayesinde işgalcileri püskürtmüştür.
Demirci, Kurtuluş Savaşı’nın en zorlu zamanlarında umut ışığını yaktırmıştır. Demirci’de elde edilen zafer; Bursa’nın Yunanlar tarafından işgal edildiği, bu yüzden TBMM’nin büyük bir telaşa kapıldığı ve bazı milletvekillerinin gözyaşlarına boğulduğu, Bursa Komutanlığı’ndan Bekir Sami Bey’in ve Alaşehir Bölgesi Komutanlığı’ndan Aşir Bey’in azledildiği bir dönemde bu gerginlikleri azaltmıştır.
Kaynak: Mehmet Pamuk