Denizli, Ege Bölgesi’nin tarihi ve kültürel zenginlikleriyle dolu illerinden biridir. Hem doğal güzellikleri hem de tarihi dokusuyla ünlü olan Denizli, birçok ilçesiyle de ayrı ayrı keşfedilmeyi bekleyen sırlara ev sahipliği yapar. Pamukkale’nin beyaz travertenleri, antik dönemlere uzanan kalıntılar, el dokuma tekstil ürünleri ve daha birçok özelliği ile Denizli, yerli ve yabancı turistler için popüler bir destinasyondur. Ancak Denizli’nin sadece merkezi değil, ilçeleri de kendi başlarına birer turistik cennettir. İşte Denizli’nin ilçelerinin meşhur olduğu öne çıkan özellikler…
Denizli, Batı Anadolu’nun önemli şehirlerinden biri olup, köklü bir tarihe sahiptir. Tarih öncesi dönemlerden günümüze kadar birçok medeniyetin etkisi altında kalmıştır.
Tarih öncesi dönemlerde Denizli ve çevresi, farklı topluluklara ev sahipliği yapmıştır. Hititler, Frigler, Lidyalılar, Persler gibi eski uygarlıklar bu topraklarda iz bırakmıştır.
Helenistik dönemde, özellikle Laodikeia ve Hierapolis gibi şehirler, bölgenin önemli merkezleri haline gelmiştir. Bu şehirler, Roma İmparatorluğu döneminde de önemini korumuştur. Özellikle Hierapolis, sıcak su kaynakları ve travertenleri ile bilinir. Bu döneme ait pek çok yapı, tapınak, tiyatro ve diğer kalıntılar günümüze kadar ulaşmıştır.
Bizans döneminde Denizli, özellikle İslam ordularının Anadolu’ya yaptığı akınlar nedeniyle stratejik bir öneme sahipti. Bu dönemde şehir, pek çok saldırıya maruz kalmış, fakat Bizans savunmasının sıkı yapısı sayesinde direnmiştir.
Selçuklular’ın Anadolu’yu fethetmesinin ardından Denizli, Türk-İslam kültürünün etkisi altına girmiştir. Özellikle 13. yüzyılda şehir, önemli bir ticaret merkezi haline gelmiştir. Selçuklu mimarisine özgü eserler bu dönemde inşa edilmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Denizli, ekonomik ve sosyal açıdan büyümeye devam etmiştir. 19. yüzyılda, bölgedeki pamuk üretimi sayesinde önemli bir ticaret merkezi haline gelmiştir.
Cumhuriyet döneminde ise Denizli, sanayi ve ticarette gösterdiği başarılı performansla Türkiye’nin önde gelen şehirlerinden biri olmuştur.
Acıpayam İlçesi
Eski çağlarda “İndos Vadisi” adıyla bilinen bölge; tarih boyunca Hititler, İonlar, Akalar, Frigler, Lidyalılar, Persler, Helenler ve Roma İmparatorlukları gibi birçok medeniyetin egemenliği altında kalmıştır.
1071 yılında Malazgirt Savaşı’nın ardından Anadolu’ya göç eden Türk boylarından Oğuz Kafilesi’nin Avşar Oymağı, Eşeler Dağı ve Elmadağ bölgelerine yerleşmiştir. Bu bölgelerdeki bazı önemli yerleşimler Dodurgalar, Yazır, Kumavşarı, Darıveren, Karahöyükafşarı, Yeşilyuva ve Yatağan’dır.
Kütahya merkezli Germiyanoğulları Beyliği, verimli olan Hamit Ovası’nı (bugünkü adıyla Acıpayam Ovası) ele geçirmek için uzun mücadelelere girişmiştir. Avşar Beyi Karaağaç Baba liderliğinde bu bölge, Germiyanoğulları’ndan Hamitoğulları’nın kontrolüne geçmiştir. Ancak, kısa bir süre sonra Germiyanoğulları tekrar bu bölgeyi ele geçirmiştir. 1381 yılında Germiyanoğlu Süleyman Şah’ın kızını Osmanlı hükümdarının oğlu Beyazıt’a vermesiyle, Hamit Ovası Osmanlılara çeyiz olarak sunulmuştur.
Ancak Sultan Beyazıt’ın Timur’a mağlubiyeti sonrasında bölge yeniden Germiyanoğulları’na geçti. Germiyanoğulları’nın yönetiminden memnuniyetsiz bölge halkı, Hamitoğulları’na bağlanmak istemiştir. Bu dönemde bölge halkı “Asi Karaağaç” olarak adlandırıldı. 1429’da Osmanlı İmparatorluğu’nun bölgeyi tekrar kontrol altına almasıyla, bölge Isparta Sancağı’na bağlandı. Fakat bölgede iki Karaağaç bulunmasından dolayı bu bölgelere “Şarkîkaraağaç” ve “Garbikaraağaç” isimleri verildi. Daha sonra bölge, Burdur Sancağı’na dahil edildi.
Bölge halkının Germiyanoğulları’na karşı verdikleri mücadele, “Avşar Beyleri” adlı türküyle hafızalarda yaşatılmıştır.
1870 yılında çıkarılan “Osmanlı İdari Nizamnamesi” ile 1871’de ilçe olan Garbikaraağaç, 1888 yılında Denizli Sancağı’na bağlandı. Daha sonra bu bölge “ACIPAYAM” adını almıştır.
Babadağ İlçesi
Denizli İli’ne bağlı olan Babadağ, Ege Bölgesi’nde Babadağı’nın eteklerine kurulmuş şirin bir ilçedir. İlçenin genişliği 136 km2 olup, toplam nüfusu 6,522 kişidir.
Dokumacılık, Babadağ ekonomisinin temel direğini oluşturmaktadır. Ancak bölgede tarım ve hayvancılık da yapılmaktadır. İlçenin coğrafi yapısı yüzünden genelde kuru tarım yapılır ve bu alanda hububat ürünleri ön plana çıkar. Yalnızca sulanabilen bölgelerde taze fasulye, börülce, domates, soğan ve salatalık gibi ürünler yetiştirilirken, diğer alanlarda buğday, arpa ve nohut başı çeker. İlçede ayrıca kestane, ceviz, elma, kiraz, zeytin ve üzüm gibi meyveler de yetiştirilmektedir. El tezgahlarından yarı otomatiklere, oradan da tam otomatik tezgahlara geçiş yapan dokuma sanayii, ilçenin ürettiği ham bez, pike, kanaviçe, havlu, çarşaf ve çocuk bezi gibi ürünlerle tanınmaktadır.
İlçenin eski adı Yeniköy’dü. Ancak bu isim İstanbul’daki Kadıköy ile karıştırılınca posta işlemlerinde sıkıntılar yaşandı. Bu nedenle, 1935 yılında belediye meclisinin kararı ile Babadağ adını aldı.
Tarihi açıdan, Babadağ’ın tarih öncesiyle ilgili kesin bilgiler bulunmamaktadır. Ancak bilinen odur ki, 1071’deki Malazgirt Savaşı sonrasında Oğuz Türklerinden bir yörük aşireti 1386’da ilçenin yakınındaki Oğuzlar Köyü’ne yerleşti. Ardından başka bir yörük aşireti Yeniköy’e (daha sonrasında Beşikköy-Kadıköy olarak adlandırılan) taşındı. Babadağ, I. Dünya Savaşı’ndan sonra Yunan işgaline maruz kalmamış, Kurtuluş Savaşı’nda aktif olarak milis kuvvetlerine destek vermiştir.
Ne yazık ki, 1879, 1932 ve 1944 yıllarında yaşanan büyük yangınlar, Babadağ’ın eski mimari mirasını yok etti. Bugün ilçede gördüğümüz evler ve konaklar bu yangınların ardından inşa edilmiştir.
Baklan İlçesi
Baklan’ın kesin kuruluş tarihi bilinmemekle birlikte, tahminen 1200’lü yıllarda Anadolu Selçuklu Devleti döneminde Horasan Beylerinden Abdi Bey, oymağıyla Baklan Ovası’nda yerleşim kurmuştur. Yakındaki Baklan höyüğü, tarihinin en az 5500 yıl öncesine dayandığına işarettir. Adının kökeni, bir rivayete dayanarak, kumandanın askere ovayı göstererek “Bak bu alandan” şeklindeki uyarısından gelmektedir. Daha sonraları, Selçuklu Uç Beyleri’nden Hüsamettin Bey bölgeye yerleşmiş ve ölümünün ardından onun için bir türbe inşa edilmiştir. Böylece, ilçeye “Dedeköy” adı verilmiştir.
Baklan, Beşparmak Dağı’nın batı eteğinde yer alır ve Denizli’ye 60 km mesafededir. İlçenin yüzölçümü 375 km², rakımı 950 m’dir. İç Anadolu yayla ikliminin hüküm sürdüğü bu bölge, Büyük Menderes Nehri’ne ev sahipliği yapar.
Baklan’da ekonomi esas olarak tarıma dayanır. Sulama imkanlarının kısıtlı olmasına rağmen, Baklan Ovası’ndaki toprak ıslah çalışmaları bereketli bir dönemin kapılarını aralamıştır.
Arkeolojik Sit Alanları
Han Yıkığı: Baklan ile Boğaziçi Kasabası arasında ortaçağ kalıntılarına rastlanan bir alandır.
Çalkebir Höyük: Baklan’ın batısında ve Denizli-Baklan karayolu üzerinde yer alır. Tunç, Frig ve Roma dönemine ait kalıntıları barındırır.
Kızılcıktepe Höyüğü: Hadim köyü yakınlarında yer alan bu höyük, prehistorik dönemlerden kalma bir yerleşim alanıdır.
Karacatepe Höyük: İcikli Köyü yakınlarında bulunan bu höyük, birçok tarihsel döneme ait kalıntıları içerir.
Konak Höyüğü: İcikli Köyü’nün doğusunda yer alan bu höyük, prehistorik dönemlerden kalma bir yerleşim alanıdır.
Baklan Beşparmak Dağı Arkeolojik Yerleşimi: Bu bölgede antik bir taş ocağı, mimari kalıntılar ve Roma dönemine ait seramikler bulunmaktadır.
Bekilli İlçesi
Bekilli’nin tarihine bakıldığında, bu bölge; sırasıyla Hititler, Frigyalılar, Lidyalılar, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar gibi pek çok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Kurtuluş Savaşı esnasında Yunanlıların işgaline maruz kalan ilçe, Büyük Taarruz sonrası 31 Ağustos’ta bu işgalden kurtulmuştur. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Bekilli, başlangıçta Afyonkarahisar’a bağlı bir köy iken, 1884’te İzmir’e, ardından Denizli’ye bağlanmıştır. 1910 yılında Bucak statüsü kazanan Bekilli, 1987’de 3392 sayılı Kanun ile ilçe statüsüne yükseltilmiştir.
Beyağaç İlçesi
Beyağaç, Türkiye’nin Ege Bölgesi’nde bulunan Denizli iline bağlı bir ilçedir. Ancak 2021 yılına kadar olan bilgilere göre, Beyağaç’ın detaylı tarihçesine dair geniş bir kaynak bulunmamaktadır. Genel olarak Denizli bölgesinin tarihine bakıldığında, bu bölgenin antik çağlardan bu yana birçok medeniyete ev sahipliği yaptığını görebiliriz.
Beyağaç özellikle tarım ve özellikle orman ürünleriyle bilinir. İlçenin bir kısmı da Küçük Menderes havzasında yer alır.
Eğer spesifik olarak Beyağaç’la ilgili bir bilgi veya detay isterseniz, o konuda daha detaylı araştırmalar yapmak veya yerel kaynaklardan bilgi edinmek gerekebilir. Öte yandan, son iki yılda Beyağaç’la ilgili önemli bir gelişme veya yeni bir tarihi bulgu ortaya çıktıysa, bu bilgilere sahip olmadığımı belirtmeliyim.
Bozkurt İlçesi
Bozkurt, 1876-1877 Osmanlı-Rus savaşı, halk arasında “93 Harbi” olarak bilinir, sırasında Balkanlardan göç eden Türkler tarafından 1876’da Hambat Ovası’nda kurulmuştur. Adını, Selçuklular tarafından kurulan Han-Abat Kervansarayı’ndan almıştır. 1955’te bucak, 1956’da belediye statüsü kazanmış ve 1990’da ilçe olmuştur.
Denizli’nin doğusunda konumlanan Bozkurt ilçesi, 52 km uzaklıktadır. Çardak, Honaz, Acıpayam, Baklan, Çal ilçeleri ve Afyon’a bağlı Dazkırı ile komşudur. İlçe, 866,8 m rakımlıdır ve büyük bir kısmı Hambat Ovası üzerindedir. Akdeniz ile iç Ege iklimi arasında bir geçiş iklimi hakimdir.
Ege ile İç Anadolu’yu bağlayan tren yolu, Bozkurt istasyonuna kadar uzanır. Şehir merkezine adım attığınızda, huzur veren bir sakinlik sizi karşılar. Tarihi dokusuyla dikkat çeken Bozkurt, ahşap işçiliğiyle göze çarpan Çarşı Camisi ve geçmişin izlerini taşıyan kerpiç evleriyle ziyaretçilerini ağırlar. İlçenin dışına doğru ilerlediğinizde, evlerin yerini bağlara ve tarlalara bıraktığını görebilirsiniz.
Bozkurt, tarihi güzergahlarla bezeli Hambat Ovası’nda yer alır. Tarihi Roma ve Bizans yollarının geçtiği bu ova, Anadolu Selçukluları döneminden izler taşır. Geniş düzlükleriyle dikkat çeken ova, yılın her mevsimi farklı bir güzellik sunar. Karasal iklimin özelliklerini taşıyan Bozkurt, yazları sıcak, kışları ise soğuk geçer. Bozkurt ilçesi, yaklaşık 400 km² alana sahip olup, nüfusu 12.700’dür.
Buldan İlçesi
Buldân, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bir ilçedir. İlk yerleşimler, M.Ö. 2000 yıllarına kadar uzanmaktadır. İlçe tarihinde Persler, Frikler, Siluslar, Lidyalılar, Hititler, Romalılar ve Bizanslılar gibi büyük medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır.
Buldân adının ilk geçtiği kaynak, 1530 yılında yazılan “Muhasabe-i Vilayet-i Anadolu Defteri”dir. Bu deftere göre Buldan, Lazıkiye (Denizli) Kütahya Livası’na bağlı bir kaza olarak kaydedilmiştir. Burada bahsi geçen BULADAN köyü, günümüzdeki Buldan ilçesidir. İsmin farklı okunuşları arasında Boldan ve Boladan da yer alır. En yaygın kabul gören teoriye göre Buldan ismi, Apollonos kökeninden gelmektedir.
1834 yılında bir İngilizce kaynakta ilçenin adı “Bulladan” olarak geçer. Bu ismin, Buldan yakınlarında bulunan Eski Çağ yerleşim yeri Apollonos Hieron’dan geldiği düşünülmektedir. İlçenin ismi hakkında farklı rivayetler de bulunmaktadır.
Buldân, tarihsel süreç içinde birçok devletin yönetiminde kalmıştır. M.Ö 133’te Roma İmparatorluğu’nun egemenliğine geçmiş, M.S. 395’te ise Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) yönetimine geçmiştir. 1070 yılında Afşin Bey’in liderliğinde Türklerin geldiği bölge, 1071 Malazgirt zaferinin ardından Türk egemenliğine geçmiştir. 1390 yılında Yıldırım Beyazıt, Germiyanoğulları’nı sonlandırmış ve Buldan, Osmanlı İmparatorluğu’na katılmıştır.
Buldân, coğrafi konum itibariyle Ege Bölgesi’nin iç kısmında bulunmaktadır. İlçe, dağlar ve platolarla kaplı bir araziye sahiptir. Denizden yüksek bir konumda yer alan Buldan’ın rakımı 690 metredir. İlçenin yüzölçümü 518 km² olup, Denizli il merkezine uzaklığı 46 km’dir.
Buldân Kaymakamlığı Hükümet Konağı’nın yapım tarihi 1978’dir. Toplam 6.017 metrekare alana sahip olan bu dört katlı yapı; Buldan Adliyesi, Kaymakamlık ve birçok devlet kurumuna ev sahipliği yapmaktadır.
Çal İlçesi
İlk çağlarda “Mosyna” olarak bilinen Çal, Türk hakimiyetine geçtikten sonraki dönemde 19. yüzyıl ortalarına dek “Demirciköy” olarak adlandırılmıştır. İlçede demirciliğin popüler bir zanaat dalı olmasından ötürü bu adın verildiği düşünülmektedir.
19. yüzyıl ortalarından itibaren “Çal” adı kullanılmıştır. İsim kökeni hakkında farklı hikayeler olsa da, bölgenin coğrafi konumu nedeniyle bu ismin kullanıldığı düşünülmektedir. “Çal” kelimesi, Çağatay Türkçesinde “yüksek yer” anlamına gelir.
Çal ilçesinin tarihine baktığımızda, bölgedeki höyüklerin varlığından dolayı MÖ II. bin yıllara dek uzandığı anlaşılmaktadır. Çal, tarih boyunca Hititler, Frigler, Lidyalılar, Persler, İskender İmparatorluğu, Selevkos Krallığı, Bergama Krallığı, Roma İmparatorluğu ve Bizans İmparatorluğu’nun egemenliği altında kalmıştır.
Selcen Mahallesinde eski bir uygarlığa dair izler bulunmakta. Bu uygarlık, Yunan ve Roma dönemlerinden daha eskilere dayanmaktadır. İlçe sınırlarında Asar mevkii, Mahmutgazi ve İsabey mahallelerinde antik kalıntılar ve höyükler bulunmaktadır. Ortaköy Mahallesi’nde Bizans dönemine ait kale ve kilise kalıntılarına rastlanırken, Develler Mahallesinde kaya mezarları bulunmaktadır. Bahadınlar Mahallesi’ndeki Apollon Lermonos Tapınağı ise bölgedeki en önemli antik kalıntılardan biridir.
1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra Denizli ve Çal, Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun egemenliği altına girmiştir. 1176’da Miryakefalon Savaşı ile bölge kesin olarak Türklerin hakimiyetine geçmiştir. Selçuklu komutanları Mahmut Gazi, İsa Bey ve diğerleri bu süreçte önemli roller üstlenmiştir.
Oğuz’un çeşitli boylarından Karamanlı, Çakırlar ve diğerleri bu dönemde bölgeye yerleşmiştir. 13. yüzyılda Çal, Türkiye Selçuklu Devleti’nin batı ucunda konumlanıyordu.
1243 Kösedağ Savaşı’ndan sonra Anadolu Selçuklu Devleti dağılma sürecine girdi. Çal, 1261’den 1391’e kadar Germiyanoğulları Beyliği’nin hakimiyeti altında kaldı. Ardından Osmanlı İmparatorluğu bölgeyi ele geçirdi.
Yıldırım Bayezid, 1391’de Germiyanoğulları’na son vererek Çal’ı Osmanlı’ya kattı. Ancak 1402 Ankara Savaşı’nda Bayezid, Timur’a yenilince, bölge kısa bir süreliğine Germiyanoğulları’nın kontrolüne geçti.
1429’da II. Murat döneminde Çal tekrar Osmanlı hakimiyetine girdi. Uzun yıllar Kütahya Sancağına bağlı kaldıktan sonra, önce İzmir’e, ardından Aydın’a bağlandı. 1882’de Denizli Sancağı kurulduğunda Çal bu sancağa bağlandı ve 1886’da ilçe teşkilatı kuruldu.
Yunanistan’da öldürülen 6 Türk Kim? Kim Öldürdü?
Osmanlı döneminde Çal, bölgenin önemli bir merkeziydi. “Kayı Pazarı”, Kadılık teşkilatı ve üç medrese (Emin Efendi, Süleyman Efendi ve Fakioğlu Medreseleri) ilçenin bu dönemdeki önemini göstermektedir.
I. Dünya Savaşı’nda (1914-1918) Osmanlı Devleti, İttifak Devletleri ile birlikte savaştı. Savaşın sonunda, 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandı. İtilaf Devletleri bu antlaşmanın 7. maddesine dayanarak Anadolu’yu işgal etmeye başladılar.
Bu işgallere karşı Anadolu’da Kuvay-ı Milliye hareketi doğdu ve bölgesel direniş örgütleri kuruldu. Çal’da bu direniş hareketinin liderliğini 1911’den beri müftülük görevini sürdüren Ahmet İzzet Efendi üstlendi.
1919’da Paris Barış Konferansı’nda İzmir ve Ege Bölgesi’nin Yunan işgali kararı alındı. Bu karara tepki olarak 17-19 Mart’ta İzmir’de bir kongre düzenlendi. Bu kongreye Çal’dan Müftü Ahmet İzzet Efendi ve Belevi’li Yusuf Ağa katıldılar. Kongre dönüşü Ahmet İzzet Efendi, Çarşı Camii’nde verdiği vaazla halkı olası tehlikeler konusunda bilgilendirdi.
15 Mayıs 1919’da İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edilmesi Çal’da büyük bir tepki yarattı. 17 Mayıs’ta bu işgali protesto etmek için bir miting düzenlendi ve Müftü Ahmet İzzet Efendi, halkı harekete geçiren bir konuşma yaptı.
Çal’a dönmeden önce Denizli’de diğer ileri gelenlerle görüşen Müftü Efendi, Çal’daki ileri gelenlerle bir ahitname hazırladı ve imzalattı. Bu ahitnamede Çal’ın ileri gelenleri, vatanlarını ve namuslarını koruma sözü verdiler.
15 Temmuz 1919’da kurulan Çal Heyet-i Milliyesi, Yunan birliklerinin Anadolu’da ilerlemesi üzerine hemen harekete geçti. Batı Anadolu’da yeni cepheler kuruldu ve Çal Heyet-i Milliyesi, Medele, Üçkuyu, Bekilli, Ortaköy, Süller, Çal ve Baklan bölgelerinde Yunan saldırılarına karşı tedbirler aldı. Yollar kontrol altına alındı ve cepheden dönen askerlerin Kuvay-ı Milliye’ye katılmaları sağlandı. Halkın bilinçlenmesi ve milli birlik ruhunun oluşturulması için çalışmalar yapıldı.
Aydın-Umurlu Cephesi’nin Yunanlılar tarafından işgal edilmesi üzerine, Çal Heyet-i Milliyesi daha aktif bir tutum sergiledi. Müftü Ahmet İzzet Efendi bu süreci hatıralarında; Köşk’te 150 kişiyle cephede görev aldıklarını, bu sayının kısa süre içinde 300’e çıktığını ve cephede mücadeleye başladıklarını belirtir.
Sivas Kongresi’nde Çal’ın temsil edilmesi, Denizli ve bölgesinin milli mücadeledeki önemini gösteriyor. Kongrede, Denizli heyetinin Mustafa Kemal Atatürk tarafından özellikle takdir edildiği bilinmektedir.
Çal Heyet-i Milliyesi’nin özellikle finansal ve lojistik destek konusunda büyük katkıları oldu. Çal’dan cepheye önemli miktarda para, silah ve cephane sevk edildi. Yunan kuvvetlerinin Çal bölgesini işgal etmeye başlaması üzerine, bu bölge milli direniş için stratejik bir önem kazandı.
Büyük Taarruz’da, Çal’dan gelen birliklerin bölgeyi Yunanlılardan temizlemesi, Çal’ın milli mücadeledeki rolünü daha da önemli kıldı. Resmi kayıtlara göre, Kurtuluş Savaşı’nda 279 Çallı şehit oldu.
Özellikle Müftü Ahmet İzzet Efendi’nin milli mücadeledeki rolü büyüktür. Kendisine iki ayrı İstiklâl Madalyası verilmiştir, ki bu tarihte bir ilk ve tektir. Her iki beratta da Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün imzası bulunmaktadır. Bu madalyalar, Efendi’nin mücadeleye katkılarının ne kadar değerli olduğunu gösteriyor.
Çameli İlçesi
Çameli, Denizli’nin güneybatısında yer almakta olup, tarihsel süreç içerisinde birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bir ilçedir.
Çameli ve çevresinde, tarihsel süreç içerisinde Frigyalılar, Lidyalılar, Persler, Helenler, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve nihayetinde Osmanlılar gibi birçok medeniyet hüküm sürmüştür. İlçe topraklarında, bu medeniyetlere ait birçok arkeolojik kalıntı ve yapı bulunmaktadır. Ancak bölgenin zor coğrafyası, bu kalıntıların tam anlamıyla gün yüzüne çıkarılmasını zorlaştırmaktadır.
Çameli’nin adının nereden geldiği konusunda kesin bir bilgi olmamakla birlikte, bazı kaynaklarda bu ismin bölgede yoğun olarak bulunan çam ağaçlarından geldiği belirtilirken, bazı kaynaklarda ise Çameli’nin eski adı olan “Çamurlu” kelimesinden türediği ifade edilmektedir.
Osmanlı döneminde, Çameli, Denizli Sancağı’na bağlı bir nahiyeydi. Cumhuriyet döneminde ise 1953 yılında ilçe statüsü kazandı.
Çameli, aynı zamanda zengin bir doğal yaşama ev sahipliği yapar. Bölgedeki dağlar, platolar ve yaylalar, trekking ve doğa yürüyüşleri için idealdir. Ayrıca ilçede yer alan Karagöl, bölgenin en bilinen doğal güzelliklerinden biridir.
Çardak İlçesi
Çardak ilçesi, 1105 yılında Maymun dağı eteğinde KÖRİN adıyla TÜRKMEN aşireti tarafından kurulmuş, daha sonra bugünkü yerine taşınmıştır. Selçuklular döneminde bir uç kalesi olan Çardak, onların savunma merkezi işlevi görmüştür. Cumhuriyetin ilanından sonra idari yapılanma değişince, önce küçük bir köy haline gelen Çardak, sırasıyla Dinar, Honaz ve Bozkurt’a bağlı kalmıştır. 1 Nisan 1958 tarihinde ise ilçe statüsü kazanarak Denizli’ye bağlanmıştır.
Çardak ilçesinin çıkışında, Denizli-Eğridir kervan yolunun 500 m. içinde bulunan Çardak Kervansarayı, Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın emriyle, mirahuru ve Honaz valisi Esedüddin Ayaz Bin Abdullah eş-Şehabi tarafından 1230 yılında inşa edilmiştir. Kapı girişinin üzerindeki yedi satırlık kitabenin yanında iki Selçuklu arslan heykeli vardır. Bu han, dikdörtgen planlı ve kare avlulu, küçük ve sade bir Selçuklu hanı örneğidir. Han, Dinar’a bağlı olduğu zamanlarda HANBAT olarak anılmış, Kurtuluş Savaşı’nda da tahıl deposu olarak kullanılmıştır.
Çivril İlçesi
Çivril ilçesi, tarihin her döneminde verimli ovası sayesinde yerleşim yeri olmuştur. Çevredeki kazılarda, MÖ. 3000 yıllarından itibaren Hitit, Frig, Lidya, Selevki, Bergama, Roma ve Bizans gibi uygarlıkların izleri bulunmuştur. 1119 yılında Selçukluların eline geçen Çivril, 1176’da Miryokefalon savaşına ev sahipliği yapmıştır. Bu savaşta Selçuklu İmparatoru Kılıçarslan, Bizans Kralı Manuel’i yenerek Türklerin Anadolu’daki hakimiyetini pekiştirmiştir.
Çivril’in adının nereden geldiği kesin olarak bilinmemektedir. Bir rivayete göre, Anadolu’ya gelen Türk ordusunun bir kısmı burada mola verirken, geri dönmesi için “ÇEVRİL” komutu verilmiştir. Bu komut zamanla Çivril şeklinde telaffuz edilmiştir.
Çivril, idari olarak 1880’lerde Sandıklı’ya bağlı bir köyken, 1892’de nahiye, 1910-1911’de kaza olmuştur. 1924’te ise Denizli’ye bağlı bir ilçe haline gelmiştir. Çivril, Kurtuluş Savaşı’nda iki kez Yunan işgaline maruz kalmıştır. İlk işgal Şubat 1921’de 9 gün sürmüş, ikinci işgal ise Nisan 1921’de başlayıp Ağustos 1922’ye kadar devam etmiştir. Yunanlıların kaçtığı tarih olan 30 Ağustos, Çivril’de hem kurtuluş günü hem de zafer bayramı olarak kutlanmaktadır.
Çivril, Denizli’nin en büyük ilçesi olup, 1499 km2 yüz ölçümüne sahiptir. Dünya haritasında 38-12 kuzey boylamı ile 29-48 doğu enlemi arasında yer alır. Deniz seviyesinden 840 m yükseklikte olup, Denizli-Uşak karayolu üzerindedir. Denizli’ye 96 km, Uşak’a 57 km uzaklıktadır. Çevresinde Sandıklı, Dinar, Karahallı, Bekilli, Çal, Baklan, Sivaslı ve Dazkırı gibi ilçeler bulunur.
Çivril’in yüzey şekilleri basittir. İlçe merkezi kendi adını taşıyan ovanın kuzeyindedir. Ova alüvyonlardan oluşmuştur ve güneydoğuda Dinar ovasıyla, güneybatıda Baklan ovasıyla birleşir. Ovanın ortasından Ege Bölgesi’nin en önemli akarsuyu olan Büyük Menderes nehri geçer. İlçenin güneybatı ve güneydoğu kesimleri hariç dağlarla çevrilidir. En yüksek dağlar Akdağ (2449 m), Beşparmak Dağları (1307 m) ve Bulkaz Dağları (1990 m)’dır.
Güney İlçesi
Denizli’nin doğusunda yer alan Güney ilçesi, tarihsel süreç içerisinde birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. İlçenin tarihi, M.Ö. 2000’lere kadar dayanmaktadır.
Güney ve çevresindeki arkeolojik buluntular, bölgenin Hititler, Frigler, Lidyalılar, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar gibi birçok medeniyete ev sahipliği yaptığını göstermektedir.
Bölgenin en önemli tarihi kalıntılarından biri Tabae Antik Kenti’dir. Bu antik kent, Roma İmparatorluğu döneminde oldukça önemli bir merkezdi. Kentte birçok tarihi yapı, sarnıç, hamam ve mezar kalıntıları bulunmaktadır.
Güney’in Osmanlı dönemindeki adı “Guney” olarak geçmektedir ve bu dönemde Aydın Eyaleti’ne bağlıydı. Cumhuriyetin ilanından sonra Denizli iline bağlanan Güney, 1953’te ilçe statüsü kazandı.
Güney, aynı zamanda doğal güzellikleri ile de bilinir. Güney Şelalesi, bölgenin en bilinen doğal güzelliklerinden biridir ve yerli-yabancı birçok turistin ilgisini çekmektedir.
Honaz İlçesi
Honaz, Helenler tarafından kurulduğu düşünülmekle birlikte, kesin kuruluş tarihi ve kurucuları bilinmemektedir. M.Ö. XXI. ve XIX. yüzyıllarda Balkanlar’dan gelen göç hareketleri nedeniyle Mora ve Makedonya’dan Anadolu’ya geçen Helenler, Denizli civarında Laodikya ve Honaz Dağı yakınında Colossae şehirlerini inşa etmişlerdir.
Honaz, ilk kurulduğu yerden depremler nedeniyle iki kez taşınmıştır. Antik dönemde Asya Yunanlılarının bir kolonisi olarak varlığını sürdürürken; sırasıyla Seleukos, Bergama Krallığı, Roma ve Bizans İmparatorluklarının egemenliğine girmiştir. 1071’de Selçuklular’ın hakimiyetine geçerek Türk topraklarına dahil olmuştur.
Antik çağda parlak bir dönem yaşayan bu şehir, Hıristiyanlık’ın ilk dönemlerinde kurulan yedi önemli kiliseden birine ev sahipliği yapmıştır. Ancak, iki büyük deprem, şehrin tarihini dramatik bir şekilde değiştirmiştir. Antik HONAZ şehri şimdi Hüyük bölgesinde, geçmişinin ihtişamı altında gömülüdür ve keşfedilmeyi beklemektedir.
Kale İlçesi
Denizli’nin batısında yer alan Kale ilçesi, tarihsel süreç içerisinde birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. İlçenin tarihi, antik çağlara kadar uzanmaktadır.
Kale ve çevresi, Hititler, Frigler, Lidyalılar, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar gibi birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Özellikle Bizans döneminde bölge, önemli bir yerleşim yeri haline gelmiştir.
Antik dönemde ilçe sınırları içerisinde bulunan Tabae antik kenti, Kale’nin tarihinde önemli bir yere sahiptir. Bu antik kent, Helenistik ve Roma dönemlerinde bölgenin önemli merkezlerinden biriydi.
Osmanlı döneminde Kale, Aydın sancağına bağlıydı ve bu dönemde bölge, ekonomik ve sosyal açıdan bir gelişme göstermiştir. Cumhuriyetin ilanından sonra Denizli iline bağlı bir ilçe haline gelmiştir.
Kale, tarihi ve doğal güzellikleri yanında, yöresel kültürü ve gelenekleri ile de bilinir. İlçede yıllardır süregelen el sanatları, festivaller ve yerel yemekler, Kale’nin zengin kültürünün bir yansımasıdır.
Merkezefendi İlçesi
12/11/2012’de yayımlanan 6360 sayılı kanun ile Denizli, Büyükşehir statüsü kazanmış ve ilçemiz kurulmuştur. İlçeye merkezden 42 mahalle, 2 belediye ve 6 köy dahil edilerek toplamda 50 mahalle oluşturulmuştur.
İlçe 354 rakımda yer almakta olup sınırları içerisinde doğuda ve kuzeyde Pamukkale, batıda Sarayköy ve Babadağ, güneyde ise Tavas ilçeleri bulunmaktadır. Toplam yüzölçümü 336.000 dekar olan ilçenin Merkezefendi Kaymakamlığı Hükümet Konağı, 13 Haziran 2018’de hizmete açılmıştır.
8.912 metrekarelik inşaat alanına sahip bu beş katlı Hükümet Konağı, 155 kişilik konferans salonu ve yemekhane içermektedir. Konağın içinde Kaymakamlık, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, İlçe Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü, İlçe Emniyet Müdürlüğü, İlçe Nüfus Müdürlüğü, İlçe Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Başkanlığı, İlçe Gençlik ve Spor Müdürlüğü ve İlçe Müftülüğü yer almaktadır. Bu birimler, Gümüşçay Mahallesi Çiğdem Caddesi No:64 Merkezefendi adresinde hizmet vermektedir.
Pamukkale İlçesi
Pamukkale, dünya çapında ünlü bir turistik destinasyon olmasının yanı sıra, zengin tarihi ve kültürel mirasıyla da tanınır. Ancak, detaylı bir tarihçeyi burada özetlemek yerine, Pamukkale’nin genel tarihçesi hakkında ana hatlarıyla bilgi vereceğim:
Antik Hierapolis: Pamukkale’nin hemen yanında yer alan Hierapolis antik kenti, Frigya bölgesinde kurulmuş bir antik kenttir. Bu şehir, Helenistik dönemde kurulmuş, Roma ve Bizans dönemlerinde önemli bir merkez olmuştur. Şehir, özellikle sıcak su kaynakları ve termal banyoları ile ünlüdür.
Travertenler: Pamukkale’nin en ünlü özelliği, beyaz kireç taşı traverten teraslarıdır. Bu doğal oluşumlar, sıcak suyun yer yüzüne çıkarken içerdiği kalsiyum karbonatın havayla teması sonucu oluşmaktadır.
Hristiyanlık ve Hierapolis: Antik Hierapolis, Hristiyanlık tarihi açısından da önemlidir. Aziz Philippos’un burada öldürüldüğüne inanılır ve bu nedenle şehir erken Hristiyanlık döneminden itibaren bir hac merkezi haline gelmiştir.
Osmanlı Dönemi: Pamukkale ve Hierapolis, Osmanlı İmparatorluğu döneminde de bilinen ve ziyaret edilen yerlerdendir, ancak bölge o dönemde eski parlak dönemlerinin gölgesinde kalmıştır.
20. ve 21. Yüzyıl: Pamukkale, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren dünya çapında bir turistik destinasyon haline gelmiştir. 1988 yılında Hierapolis antik kenti ile birlikte UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilmiştir.
Modern Pamukkale: Günümüzde Pamukkale, hem tarihi Hierapolis antik kentiyle hem de beyaz travertenleriyle yıl boyunca yerli ve yabancı binlerce turiste ev sahipliği yapmaktadır.
Bu, Pamukkale’nin genel bir tarihçesidir. Daha detaylı bilgi veya belirli bir döneme ait daha ayrıntılı bilgi isterseniz, resmi sitelere ziyaret ediniz.
Sarayköy İlçesi
Sarayköy’ün kuruluş tarihi kesin olarak bilinmese de, XIV. yüzyıl sonlarına doğru Türkmen aşiret reisi Sarıbey tarafından kurulduğuna inanılır. İlk olarak Sarıbey’in adıyla kurulan bu köy, zamanla değişikliklere uğrayarak “Sarayköy” adını almıştır. 1763 yılında köy statüsündeyken Aydın’a bağlı bucak haline gelmiştir. 1867’de Denizli’nin kazaya çevrilmesiyle Denizli’ye bağlı bir nahiye olmuş, 1882’de ise Denizli Sancağı’na kaza olarak bağlanmıştır.
1919’da Yunanlıların Aydın ve Nazilli’ye doğru ilerlemesi karşısında Sarayköy’deki milli güçler hızla harekete geçti. Müftü Ahmet Şükrü Yavuzyılmaz liderliğinde toplanan gönüllüler, Menderes köprüsünü koruyarak Yunan ilerlemesini durdurdu. Sarayköylülerin bu kahramanlığı anısına bir efe heykeli dikilmiştir ve bu heykel ilçenin sembolü haline gelmiştir. Her yıl 24 Mayıs, ilçede “Sarayköy’ün Milli Mücadeleye Katılım Günü” olarak büyük bir coşkuyla kutlanır.
Serinhisar İlçesi
Kızılhisar, M.Ö. 1500-1400 yıllarında Hititler tarafından kurulduğu düşünülmektedir. Zaman içinde birçok medeniyetin hakimiyeti altına girmiştir: Hititler, İonlar, Lidyalılar, Persler, Karyalılar, Makedonyalılar, Selevkoslar ve Roma İmparatorluğu. M.S. 1077’de Anadolu Selçukluları, 1292’de Cengiz Han ve 1402’de Timur’un hakimiyetine girmiştir.
Kızılhisar, 1300-1310 yıllarında inşa edilen bir hisardan adını almıştır. Rivayete göre, bu ad, toprak ve tuğlanın kırmızı renkte olmasından kaynaklanıyor. XVI. yüzyılın başlarında Kepez ve sonra Yerlikaya adıyla kurulmuş olan köy, Osmanlı hakimiyeti altına girdiğinde mahallelere ayrılmıştır.
Kızılhisar ve çevresinin, Oğuz Türkleri ve Avşarlar tarafından kurulduğu bilinmektedir. Osmanlı döneminde, Kızılhisar, 1858’de köy statüsünde idi. 1870’te Acıpayam’a, 1883’te Denizli’ye bağlandı. Cumhuriyet’in ilanıyla Denizli il haline geldi. 1930’da Kızılhisar’da Nahiye Müdürlüğü kuruldu.
Kızılhisar, 1957-1975 yılları arasında bazı yasal düzenlemelere rağmen ilçe yapılmamıştır. 1987’de ilçe statüsü kazandı ve ismi “Serinhisar” olarak değiştirildi. İlçelik, 1988’de resmi törenle kuruldu.
Tavas İlçesi
Tavas, tarihi derinliklere dayanan zengin bir geçmişe sahiptir. M.Ö 5000 yıllarına kadar uzanan yerleşim izlerine rastlanır. Tarih boyunca Yunan, Roma, Selçuklu ve Osmanlı imparatorluklarına ev sahipliği yapmıştır.
Türklerin bölgeye gelmesi, Büyük Selçuklu İmparatorluğu dönemine dayanır. 12. yüzyılın başlarında Tavas, Selçuklu komutanı Mirza Bey tarafından fethedildi. Bu dönemde bölgeye “Davaz” adı veriliyordu.
13. yüzyılda, Selçukluların Kösedağ Savaşı sonrası zayıflamalarıyla Tavas ovasında bağımsız bir Tavas Beyliği kuruldu. Tavas Beyliği, Anadolu’da Germiyan, Aydın, Hamit ve Menteşe gibi beylikler arasında stratejik bir konuma sahip olmuştur. 1365’te Menteşeoğulları Beyliği’ne bağlandı ve sonrasında Osmanlı yönetimine geçti.
1424’te bölge tam anlamıyla Osmanlı hakimiyetine girdi. Ancak, 18. yüzyıl başında büyük bir depremle sarsıldı ve bölgenin yerleşim yeri değiştirilmek zorunda kaldı.
Medet köyünde tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bir höyük bulunur. Aynı şekilde Yorga ve Vakıf köylerinde de Roma ve Bizans kalıntılarına rastlanır. Kızılcabölük’teki tarihi su kanalları ve Kızılca’daki Sebastapolis antik kenti, bölgenin tarihi zenginliğini gösterir.
Bölgede, Türklerin yerleşimi MS. 12. yüzyıla dayanmaktadır. Selçukluların zayıflamalarıyla Tavas Beyliği kuruldu ve Mevlevi tarikatına yakınlaştı.
Cumhuriyet döneminde Tavas, düşman işgaline uğramadı. Milli mücadelede bölgeden kahraman efeler katkı sağlamıştır.
Denizli, Türkiye’nin Ege Bölgesi’nde yer alır ve tarihi, doğal güzellikleri, kültürel zenginlikleri ile ünlü birçok ilçeye sahiptir. İşte Denizli’nin bazı ilçeleri ve bu ilçelerin meşhur olduğu özellikler:
Pamukkale: Denizli’nin en ünlü ilçesidir. Beyaz traverten teraslarıyla dünyaca ünlüdür. Sıcak su kaynaklarından oluşan bu doğal oluşumlar, benzersiz bir manzara sunar. Ayrıca Pamukkale’nin hemen yanında, antik Hierapolis kenti bulunur. Bu kent, antik dönemlerde bir sağlık merkezi olarak kullanılmıştır. Buradaki antik tiyatro, nekropol alanı ve antik havuz görülmeye değer yerler arasındadır.
Çal: Tarihi Çal Kalesi, bölgenin antik dönemlere tanıklık eden yapısıdır. Şahin Deresi Tabiat Parkı ise doğa severler için güzel bir kaçış noktasıdır.
Tavas: Bu ilçe, Yazırlı ve Kaklık Mağaraları ile bilinir. İlçede bulunan bu doğal güzellikler, sarkıt ve dikit oluşumlarıyla ziyaretçilerini büyüler.
Acıpayam: Yöresel festivalleri ve el sanatlarıyla dikkat çeker.
Buldan: Buldan, tekstil ürünleriyle ünlüdür. Özellikle el dokuması Buldan bezleri, hem yerelde hem de uluslararası arenada talep görür. İlçedeki tarihi evler ve sokaklar, nostaljik bir atmosfer sunar.
Honaz: Honaz Dağı, bölgedeki en yüksek zirvedir ve Milli Park statüsündedir. Aynı zamanda ilçe, lezzetli Honaz kirazıyla da tanınır.
Bekilli: Cindere Barajı, piknik ve doğa yürüyüşü yapmak için ideal bir noktadır.
Babadağ: Geleneksel el dokuması halı ve kilimleriyle bilinir.
Çameli: Özellikle yöresel yemekleri, çobanlar arası geleneksel güreşleri ve doğal güzellikleriyle dikkat çeker.
Sarayköy: Bölgenin termal sularıyla ünlüdür. Kaplıcalar, sağlık ve wellness turizmi için oldukça popülerdir.
Serinhisar: Leodikya antik kenti, ilçenin tarihi zenginliklerinden biridir. Aynı zamanda yöresel ürünleriyle de bilinir.
Çardak: Tarihi Çardak Hanı, kervanların uğrak yeri olmuş bir yapıdır.
Bozkurt: Yöresel festivalleri ve el sanatlarıyla dikkat çeker.
Merkezefendi ve Bağbaşı: Denizli şehir merkezine ait bu bölgelerde tarihi konaklar, camiler, müzeler bulunur. Bağbaşı Yaylası, şehir merkezine yakın bir doğa kaçış noktasıdır.
Kaynak: Mehmet Pamuk